Bütün azalarını harbe çağır
Sofran açılsın elin şehit ballarından alsın
Saraylar damlar yeniden kurulsun Ağaçlar içinden akan nehre Dalçık günde bin kere ve gecelerde Omuzbaşlarını denetleyen defterlerden yalnız sağdaki kalsın
Kalem yazsın yazsın Küheylan bir aşık ol Öyle yalvar ki ellerim zahmet balyalasın Kaslar şehit dalgaları ve haykıran kan Başlasın vuslat gününü toprağa Başlasın hatırlatmaya denize kumsalını Şimdi üzgünüz arkadaş Yolumuza çıkmayın üzgünüz…
Hava çok hoş denizin tuttuğu yerler derin -Konuş şimdi zaman hiç geriledi mi Hava çok hoş kuşların tuttuğu yerler berrak -Konuş şimdi daveti duydun mu Bir gece uyandın ki ellerin başaklarda -Konuş şimdi açık ağzına o gül yaprağı konan şehidi gördün mü Çoktan hayretle dondu kaldı bağlar ovalar -Konuş şimdi bekliyor mu yalınayak çocukları ağacında buğday
Hava çok hoş insanın tuttuğu yerler azar azar Kalbin zengin davetleriyle oynar Çocuklar o anda çok yakında bakarsın bir aşk sayhasında
Yaslanırlar güzel anaların kollarına Hava çok hoş başın tuttuğu idrak yanımızda
Adamlarımız yiğit Kadınlarımız hamarat Çocuklarımız dolu bilinç harmanı Köpeklerse sayılı
Elimizde cahiliye dönemi sonrası bir pala (Kavmiyetçilik etme dedik ucu kırılır)
Kırıldı da Şimdi severiz türkmeni peştunu Onarılmış gerilmiş bileylenmiş ve doğramakta
Isın gökyüzü ısın Çocukları kavrulmuş kadınlar yeniden hamarat yeniden gebe
Bunlar gübre insan değil Gömlekler çelik zırh Öyle bir çalgı çaldılar ki Seslerin çağırıp koyunlara bile Koyduğu zehirli gaz rüyaları
Analara şaşkın çocukların Üç beş yaştakilerin Yüzleri harp yarası Harp yanığı Ama öpülmekte okşanmakta yanakları
Hangisi hangisine mübadil (Dünya bu olamazdı) Hangisi özne hangisi edilmiş gelinmiş bilinmemiş Yağmur peyderpey kar tane Gamzem oyuyor düşüncemi Kime eşitim nasıl nerdeyim Gamlanmaktayım
Hayır bir tereddüttü geçti Füsun bu karadağmağdeni İsyan muannit Mösyö sevinçli mister memnun ağa yarı tok köylü sarı yaprak Millet üzgün
Hani dengeler kuracaktık batının kızıl ulusları bindokuzyüz seksen kölelik yapmak istemiyorum
bu kahveniz yıldızlarınız şapkanız buyrun unutmuş olmalısınız dehanız şerefiniz buyrun cep feneriniz Buyrun boynumuzdaki halkayı tutunun Ve semirin
Hani dengeler kuracaktık Hani çağdaş uygarlıklardan tutunacaktık Hayır batının ulusları kızıllarla karışık Bin dokuz yüz seksen bay batıya buna şuna Cennetlik yapmak istemiyorum Çevir tarihi çevir BindörtyüzBİR
Bu kafa ne zaman köreldi Çalınanlar siren besteleri İmdatlarla düşün Bu anne asla merhamet dışında Gözleri nemli olmamıştı
Hayır batının ulusları yıl bindokuzyüz seksen değil Bindörtyüz bir Fakat beşyüz yetmiş dokuz yıl geçmiş değil Ne bir karışıklık var Ne bir dev rüya görmüş Değil
Kıraç bir yamacı bir ekspres kıymıklıyor gibi Tünellere ses basılmış değil Elbette bunlar değil Yazmaktan çektiğim yalnızlık da değil Bahsi kapatalım ve yatalım için de değil Hiçbir şey değil hiç biri değil
Anlatabildik mi arkadaş. Acaba Körebe bitti duvarı kaldır at
Haydi zemini düzledik alt yapısını kurduk savaşın Dikil yanıma Ellerimizde birer çakıl taşı Onlarla dikilelim karşı karşıya Yüzlerimizin kefen örtülerini yırtalım baştan başa Görürsün berrak içi Derisi yüzülmüş kan gibi yüzlerimizin Bu harp başka
Kim diyorsa ki batılılarla başımız bir taşta Cellatlarla aynı kaptan yiyoruz Aynı kirli hava Aynı kafa ayağımızın bodrumunda Hayır arkadaş bu hesap bambaşka Ne son aylardayız ne bu son gün Sanki dünya bir tek kaldırıp vuracağım gürze gebe
Gözleri yumuşak yüzü yorgun bileği sert toprak Sanma ki harp derdinden geçtim Düşünme ki dökeceğin kanlar hunhar Derimin altında ne belalar baygın Bir devlet taşıyorum başımda Bu ev bana dayanmaz Çöker kızıllar kuduran inleri dünyanın
Arkadaş Şimdi yalnız savaş 1940 yılında Ankara’da doğan Cahit Zarifoğlu aslen Maraşlıdır. Babasının memuriyeti dolayısıyla ilk ve orta öğrenimini Siverek, Ankara, Kızılcahamam ve Kahramanmaraş’ta tamamladı. 1972’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Öğrencilik yıllarında çeşitli kurumlarda çevirmen olarak çalıştı. Dil kurslarına katılmak için Avrupa’ya gitti. Bu vesile ile belli başlı Avrupa ülkelerini dolaştı. Döndükten sonra özel bir lisede öğretmenlik, Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu ve TRT’de çevirmenlik, son olarak İstanbul radyosunda denetçilik görevinde bulundu. Edebiyat çalışmalarına lise yıllarında başlayarak, Maraş gazetelerinde şiir ve hikayeler yazdı. Yine Maraş’ta Açı dergisini çıkardı. Sanat hayatının bir bölümünde şiirleri Papirüs, Türk Dili, Yeni Dergi’de yayımlandı. Daha çok Diriliş, Edebiyat, özellikle de Mavera dergilerinde çıkan şiir, hikaye, günlük ve eleştirileriyle tanındı. Bir süre, kurucularından olduğu Akabe Yayınları ve Mavera Dergisi’ni yönetti. Yeni Devir, Milli Gazete ve Zaman gazetelerinde Ahmet Sağlam, Vedat Can, Abdurrahman Cem imzalarıyla yazdığı köşe yazılarıyla yakın bir dialog içine girdiği geniş bir okuyucu kesimince ilgiyle izlendi. Ayrıca İSLÂM, Kadın ve Aile, Gülçocuk ve bazı çocuk dergilerinde ürünleri çıktı. Son yıllarda çocuk edebiyatına yöneldi. Çocuklar için yazdığı kitaplardan biri olan Yürekdede Ve Padişah adlı eseriyle 1984’te Türkiye Yazarlar Birliği’nce çocuk edebiyatı dalında yılın yazarı seçildi. Çizgi dışı şiiri ve kendine has şiir diliyle ilk bakışta zor anlaşılır ama son derece orjinal şiirler yazdı. 7 Haziran 1987 yılında İstanbul’da vefat etti. Mezarı İstanbul Beylerbeyi’nde Küplüce Mezarlığı’ndadır. Yayınlanmış eserleri: “İşaret Çocukları” (Şiirler, 1967), “Yedi Güzel Adam” (Şiirler, 1973), “İns” (Hikâyeler, 1974), “Menziller” (Şiirler, 1977), “Yaşamak” (Günlükler, 1980), “Serçekuş” (Uzun Hikâye, 1983), “Ağaçkakanlar” (Masal, 1983), “Katıraslan” (Masal, 1983), “Yürek Dede ile Padişah” (Masal, 1984, Türkiye Yazarlar Birliği Çocuk Edebiyatı Ödülü), “Savaş Ritimleri” (Roman, 1985), “Korku ve Yakarış” (Şiirler, 1986), “Bir Değirmendir Bu Dünya” (Denemeler, 1987), “Motorlu Kuş” (Masal, 1987), “Sütçü İmam” (Tiyatro, 1987), “Gülücük” (Şiir, 1989), “Ağaç Okul” (Şiir, 1990) |